Yakın tarihte bu denli büyük fedakarlıklar yaparak bu
şekilde unutulan başka biri varmıdır bilinmez. Ancak bu türk subayı vazifesi
için isminin önüne eklenen gavur sıfatına, yüzüne defalarca tükürülmesine
sokaklarda dolaşırken mütemadiyen izmirliler tarafından dövülmesine aldırış
etmemiştir.
1892 yılında izmir’de gözlerini dünyaya açan bu türk subayı
yedek subay okulunu bitirir bitirmez balkan savaşının dehşetini yaşayacak
sonrasında patlayan birinci dünya savaşında sina çölünün sıcağından doğu anadolunun
karlı iklimine bir çok cephede mücadele vererek göğsünde iki madalya ile izmire
geri dönecek ve jandarma subaylığı görevine başlayacaktır.
İyi derecede rumca bilen bu subay yunan işgaline karşı
kurulan çok gizli bir örgütte çalışmaya başlar ancak amcasının nüfuzunu
kullanarak İstanbul hükümeti ile izmir yunan işgal komutanlığı arasında irtibat
subayı olur geceleri yunan subayları ile meyhanelerde eğlenen bu Osmanlı subayı
bir zaman sonra yunanlılar gibi giyinmeye başlar ve nihayet mart 1920 tarihinde Osmanlı ordusundan resmen
ayrılarak yunan istihbaratı için çalışmaya başlar. Yunanlılara bölgedeki türk
direniş gruplarıyla alakalı bazı önemsiz bilgileri aktarırken Yunanlıların
izmir limanına her gün ne kadar silah indirdiğinden anadoluda hangi grupları
kimler tarafından isyana teşvik ettiklerine hatta sakarya meydan muharebesi
öncesi yunan ordusunun nereden saldıracağına kadar bir çok hayati bilgiyi
ankaraya bildirmiştir.
Bu türk subayı yunan subaylarının güvenini öylesine
kazanmıştır ki kendisine yunan işgal bölgesinin tamamında sorgusuz bir şekilde
dolaşmasını sağlayan özel yetkilere sahip bir kimlik verilmiştir.
En sonunda izmir hükümet konağında ki telefonları yunan
cephaneliğinden çaldığı silahlarla birlikte ankaraya göndermiş ancak türk
direniş teşkilatının içine sızmış bir yunan casusunun şüphelenmesiyle
yakalanmış. Yunanlıların türlü işgencelerine rağmen konuşmamış ne ankara adına
çalıştığını itiraf etmiş nede diğer direniş mensuplarını ifşa etmemiştir.
Sonrasında yunanistanın en kötü hapishanesi olarak bilinen
paladimi zindanının bodrumunda 16 ay boyunca kurtlu ekmek yiyerek yaşayan bu
unutulmuş türk subayının adı mümin namı diğer gavur mümindir.
Anılarını not ettiği küçük bir deftere şöyle yazmıştır;”…….”
"İşgal kuvvetleri
subayları ile sıkı ilişkilerim göze batınca bana 'Gâvur Mümin' dediler...
Gâvur... Yani 'Kâfir'! Yani “Hain” Mümin! O zamanlar benim için böyle bir
karara varanlara kin ve öfke duymuş değilim. Onları hakli buluyorum. Öyle ya!
Herkesin ölüm kalım kavgası yaptığı bir sırada ordu saflarında çarpışacağıma,
başımda gâvur şapkası ile dolaşıyordum. Düşmanla sarmaş dolaş yasayan bir
haine, namussuz bir kavga kaçağına ben de olsam, kin dolu gözlerle bakardım.
Kurtuluşu için ölesiye, öldüresiye dövüştüğüm İzmir’de yüzüme bile tükürenler oldu.
İtiraf edeyim ki o tükürükler, çarpıştığım cephelerde yediğim kurşunlardan daha
ziyade acı ve ıstırap verdi bana...
Ama ne yapayım ki, o sıralarda içinde bulunduğum durum ve şartlar gerçekteki durumu açıklamama engeldi. Ölmekten değil ha, bir tek şeyden korkuyordum: Gerçeği anlatamadan ölmek ve tarihe bir vatan haini olarak geçmek..."
Ama ne yapayım ki, o sıralarda içinde bulunduğum durum ve şartlar gerçekteki durumu açıklamama engeldi. Ölmekten değil ha, bir tek şeyden korkuyordum: Gerçeği anlatamadan ölmek ve tarihe bir vatan haini olarak geçmek..."

Yüzbaşı mümin ise
milli mücadele sonrası herhangi bir mükafat istememiş sadece yaptığı
fedakarlıklarını bilen milletvekili dostlarının genelkurmaya yazdıkları
mektuplar sonucu rütbesi albaylığa yükseltilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder